Powered By Blogger

30 Mayıs 2014 Cuma

VİCDANA YÜKLENEN "16 TON"

VİCDANA YÜKLENEN "16 TON"



Şimdilerde kimileri
insanın çamurdan yapıldığını söylüyor.
Oysa fakir bir insan kas ve kandan
kas ve kandan, deri ve kemikten
eksik bir akıl ve sağlam bir sırttan ibaret.

On altı ton yükledin de eline ne geçti?
Bir gün daha yaşlandın, biraz daha borçlandın.
Aziz Peter, çağırma beni, gelemem,
zira borçlandım ruhumu şirketin satış mağazasına.

Günün ışımadığı bir sabah doğdum ben.
Küreğimi kapıp madenin yolunu tuttum.
Dokuz numaralı ocaktan
on altı ton kömür çıkardığımda
patronun köpeği “ruhum şad olsun” dedi.

On altı ton yükledin de eline ne geçti?
Bir gün daha yaşlandın, biraz daha borçlandın.
Aziz Peter, çağırma beni, gelemem,
zira borçlandım ruhumu şirketin satış mağazasına.

Doğduğum sabah yağmur çiseliyordu.
Kavga ve belâ göbek adımdı.
En dipte, bir anne kucağında büyüdüm.
İtin tekiydim ama bir kuzu kadar da asildim.

On altı ton yükledin de eline ne geçti?
Bir gün daha yaşlandın, biraz daha borçlandın.
Aziz Peter, çağırma beni, gelemem,
zira borçlandım ruhumu şirketin satış mağazasına.

Geldiğimi görürsen kenara çekil.
Çekilmeyenlerin çoğu geberip gitti.
Bendeki yumruk demirden çelikten.
Hakkını almazsan başkaları alır bunu bil.

On altı ton yükledin de eline ne geçti?
Bir gün daha yaşlandın, biraz daha borçlandın.
Aziz Peter, çağırma beni, gelemem,
zira borçlandım ruhumu şirketin satış mağazasına


Yukarıda sözlerini okuduğunuz şarkıyı kendisi de bir madenci çocuğu olan Kentucky’li müzisyen Merle Travis 1946’da yapmış. İlk defa Soma maden faciasından birkaç gün sonra kanaldan kanala haber takibi yaptığım sırada Hayat Tv’de karşılaştığım Ümit Kıvanç yapımı harika belgeselin adını da aldığı bir şarkı “16 TON”. İzledikten sonra nasıl bu belgeselden ve bu şarkıdan bugüne kadar haberim olmadı deyip kendi kendime kızdım. Ama aslında haberimizin olmadığı ya da aslında çok da ilgilenmediğimiz konular belgeseller ya da şarkılar değil de madenciler, işçiler ya da onların yaşadıkları değil mi? Hepimizin gündemine ve vicdanına o korkunç gün ve o korkunç sayı ile düştüler. 301 ya da kim bilir belki de daha fazlası… 13 Mayıs’a kadar -aslında 14 Mayıs demeliyiz çünkü olayın vehametini uzaktakiler olarak bizler ancak ertesi gün fark ettik-hiç birimizin ilgi alanında değillerdi. Ama Ümit Kıvanç’ın gündemindelermiş ki böylesi bir belgesel ortaya koymuş. Belgeseli izlerken iç burkulmam artarken, 16 Ton şarkısını dinleyerek biraz rahatladığımı, o korkunç duygudan birazcık olsun sıyrıldığımı itiraf etmeliyim. Çünkü belgeselin çeşitli bölümlerinde bu şarkının çeşitli versiyonları da yer alıyor. Eğlencelik ritmini bir kenara bırakıp sözlerini daha dikkatli dinlemeye başladığımda ve İngilizcemin yetmediği yerde de internetten açıp şarkı sözlerine baktığımda ritmin arkasındaki sözlerle katmerleşti hissettiklerimin ağırlığı, 16 ton yüklendi vicdanıma.

16 Ton şarkısının tarihini, insanlık tarihi (daha doğrusu insanlıktan soyutlanma tarihi diyelim) içerisinde dünya madencilik tarihiyle ele alıyor Ümit Kıvanç. Yine Türkiye’de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi madencilik alanında yapılan atılımları(!)da ele alıyor. Aslında hiçbir şeyin değişmediğini, gittikçe katmerleşen sömürü düzeninin kaba görünümünden örtülü görünümüne nasıl geçtiğini bu belgeselle birlikte bir kez daha görüyoruz. Harcama özgürlüğünün borçlanma özgürlüğüne evrildiği bu sistem, birilerinin daha fazla kazanma özgürlüğü için birilerinin köle olması zorunluluğunu getiriyor. Tıpkı belgeselde dile getirdiği gibi Ümit Kıvanç’ın “eziyeti birileri çekti, yeniçağlara başkaları ulaştı”. Bundandır Başbakan’ın Soma faciası ardından yaptığı ilk açıklamada ölüm bu işin fıtratında var demesi ve 19.yy İngiltere’sindeki maden kazalarından örnekler vermesi. Çünkü onlar çağ atlarken, işçiler, emekçiler, sömürülen halklar 18.19. yüzyılların koşullarını yaşamak zorundadır, yeniçağların ilerlemiş yaşamı sadece iktidarların, sermayenin ve onların çevresindekilerin hakkıdır.
Gelelim belgesele, Ümit Kıvanç çeşitli çağlara ayırmış tarihi ama alışık olduğumuzdan farklı adlar ve sıralamayla…

1.Fitness Yolunda-Aklın icadı-Keşifler Çağı-Buhar Çağı
2.Brozn Çağı-Kahraman şerif neyle meşguldür?
3.Ateşin Bulunuşu-Tarih Kitabında bulunmayan hadiseler
4.Halkla İlişkiler Çağı-Özgür bireyler nerede çalışır?
5.Yüzde Çağı-Ruhum rehin, ben ölemem!
6.Elmas Çağı-Birden kömürü bulmasın mı?
7.Yazının İcadı-Avcılık-Toplayıcılık Çağı’ının nimetleri
8.Radyo Çağı-Kim yürürse, öldürürler, bilirsin
(Bilmez miyim, hergün bir kez daha hatırlatıyorlar bunu ısrarla!...)
9.Özgürlük Çağı-Serbest piyasada herkes serbesttir

“16 Ton, insanlık tarihine ironik bir yaklaşım. Bugünkü yanlış hayatımızı neleri nerelerden nasıl çıkararak inşa ettiğimizi anlatıyor. Gele gele vardığımız serbest piyasa ve özgürlük çağı yoksa bütünüyle halkla ilişkiler faaliyeti ürünü mü? Madencilerin sefaletini anlatırken gözde bir hit parçası oluveren "16 Ton", yoksa sadece bir şarkı mı?

16 Ton, büyük ölçüde, fotoğraf, resim, desen ve gravürlerin hareketlendirilmesiyle yapılmış bir "masa başı" filmi. Orijinal hareketli görüntüler de içeriyor; ama az. Ardında da, uzun ve ayrıntılı bir araştırma var. Yapılışı 1,5 yıla yayıldı.” diyor http://riyatabirleri.com/16ton_ana.html  sitesinde Ümit Kıvanç. Riyatabirleri sitesinden izleyebileceğiniz, aynı zamanda okuyabileceğiniz bu belgesele ek olarak ayrıca belgeselde yer almayan ama direk konuyla ilgili detayların verildiği bilgilendirici ekler, linkler var. Yine çeşitli ressamlara ait, madencilerin konu alındığı resimleri de galeride görmek mümkün. 

Ben belgeseli daha fazla anlatmayacağım zaten izlediğinizde o kendini anlatacaktır. Bu yüzden sadece izlerken öfkelendiğim ve değişmeyen ne çok şey varmış dediğim birkaç noktayı vurgulamak istiyorum. Bu yazıyı hazırlamamdaki amaç ise daha çok Soma’yı hatırlamak, hatırlatmak. Ayrıca bu harika belgeselden daha fazla kişinin haberinin olması istemi de bir başka boyutu tabi ki.

R. Little            -   madenciler    -           M. Henderson

“İnsan, irade sahibi özgür bir yaratıktı. Kimin nasıl öleceğine bizzat karar vermeliydi. Bu yüzden içinden bir grubu ayırıp onlara "ötekiler" dedi.”

Ötekilerle dolu bir ülkede yaşadığımız gerçek, dünyada ötekilere neler yapılmışsa burada da aynısının uygulandığı ise daha bir gerçek... İsyancıları bastırıyoruz diye kadınların ve çocukların uçaklarla bombalandığı -ki o uçaklardan birini kullanan da bir kadındır ne hikmetse- tehcir adı altında insanların ölüme gönderildiği ve mazisi katliamlarla dolu bir ülke gerçekliği…

“Sömürgeci fatihlerin silahı tüfek, Sanayi Devrimi'ninki buhar makinesiydi. İnsanlık bugüne kadar karanlıkta el yordamıyla dolaşmış, zamanını boşa harcamıştı. Halbuki insanlığın bir kısmı fabrikalarda sakat edilir veya karanlıkta sürünmeye devam ederse öbür kısmı trenle gezebilir ya da buharlı gemilerle savaşabilirdi. Bol bol kömür lâzımdı.”

Evet bol bol kömür lazımdı bizim fatihlerimize de, çünkü kömür elektrik üretimi için lazımdı, kömür ısınma için lazımdı, kömür insanları ikna etmek içim lazımdı. Dolayısıyla “Fakire dağıtılmak için toplanan kömürü zenginler mi çıkarsın?” dememiş miydi zat-ı muhterem…

Madem dünyanın öbür ucundaki silahsızları silah zoruyla madenlere sokmak mümkün olmuştu, parası ve silahı olanlar bunu kendi ülkelerinde de yapabilirlerdi. Parası ve silahı olmayanlar çoktu.”

Parası olmayan insanları iyice parası olmayan insanlar konumuna getirmek gerekiyordu. Bunu da nasıl yapmalıydı,  hayvancılığı tarımı yok edip insanların ellerinden geçim kaynaklarını alıp yerine kazmayı verip maden ocağına göndermekle tabi ki. Böylece;

“Bir tarafından insan atılıp öbür tarafından kömür çıkarılan madencilik faaliyeti işte böyle sanayi haline geldi.”

Madenlerde çalıştırılan insanlara ise kömürden daha az değer verildi. Halbuki kömür artık onların bedenlerinin birer parçası haline gelmişti. O kadar içselleştirmişlerdi ki kömürü, ciğerleri ve nefesleri kömür dolmuştu. Bu yüzden birçoğu daha emekliliğine ulaşamadan madenci hastalığından ölüveriyordu.

“İnsanlık ilerleme için aklını kullandı. Önce, beş yaşını geçmiş her yoksul çocuğu yeraltına gönderebileceğini akıl etti. Veletler hem daracık tünellerde kolaylıkla gidip gelebilirler hem de büyüklere göre çok daha düşük ücretle çalıştırılabilirlerdi.”

Türkiye’de çocuk işçiliği kavramının ne düzeyde olduğu biliniyordur sanırım, bilmeyenler içinse son araştırmalara göre oran, 8 milyon 397*

“E, tabiî, serbest piyasanın işleyişi bozulmuştu. Şöyle olmalıydı: Sen birilerinin sırtından kazanırsın, onlar itiraz ederse vali muhafızları çağırır.”

Valilerimiz her daim hazırdır muhafızlarıyla senin itirazlarını bastırmaya, hak mücadeleni ya da isteklerini dile getirmek için ağzını açtığında gaz sıkmaya. Ödediğin her vergi sana gaz, kurşun, toma olarak geri döner çünkü ha bu arada valilerin ve muhafızlarının maaşı da zaten senin sırtından çıkar, dolayısıyla senin taşıdığın 16 ton 32 tona çıkar…

“İnsanlık durmaksızın ilerlediğinden, 21. yüzyılda madencilerle ilgili haberler artık katliamlar değil kazalar hakkındadır”

Buna bir şey yazmak istemedim. Sadece şu tarihi atmak yeterli olacaktır sanırım 13 Mayıs 2014/Soma…

Oswaldo Guayasamin “Kaza”

“Madencilere çıkardıkları kömür miktarına göre para ödeniyordu. Kömüre ulaşabilmek için yaptıkları işler karşılıksızdı; kendi güvenliklerine harcadıkları vakit, kazanacakları parayı azaltıyordu. Sendika hem buna karşıydı hem de işçilerin sekiz saatten fazla çalıştırılmamasını istiyordu. Madenciler, “çıkardığımız kömürü tartacak adamı biz seçelim” diyorlardı, çünkü şirket hileli tartıyla da ücretlerinden çalıyordu. İşçiler, kalacakları yeri ve doktorlarını seçebilmek, şirket mağazasına mahkûm olmamak da istiyorlardı.”

Üretim faaliyetleri düşürülür, en az maliyetle iş yaptırmak için taşeronlar aracılığıyla en güvencesiz en zor durumdaki insanlar çalıştırılır, aşırı üretim zorlaması taşeronlarla sağlanır ve dolayısıyla alınması gereken güvenlik önlemleri alınmaz, çünkü ek bir maliyet gerektirecektir. Sendikalar ise görevlerini yapacakları yerde işverenle bir olup sömürü düzeninin sorunsuz bir şekilde ilerlemesine destek olurlar.

Öyleyse şarkının şu kısmını söylemenin tam zamanı;
“Geldiğimi görürsen kenara çekil.
  Çekilmeyenlerin çoğu geberip gitti.
  Bendeki yumruk demirden çelikten.
  Hakkını almazsan başkaları alır bunu bil.”

Güler  İnce


Kaynaklar:
Belgesel buradan izlenebilinir:  http://riyatabirleri.com/16ton_ana.html
Resim kaynakları: