Powered By Blogger

28 Haziran 2013 Cuma

YERDEN ÇOK YÜKSEKTE YAŞAYAN FİGÜRLER...CHAGALL...

Yerden çok yüksekte yaşayan figürler… Chagall…

Les Mariés de la Tour Eiffel (1938)

Chagall'ın resimlerindeki aşıklar gibi akıyoruz
Çevremiz gökyüzü ve mavi kasaba
Bu çiçekleri bir düğün giysisi için tutarak
Yerden çok yüksekte yaşıyoruz”


Bu sözler, 2006'da The Weepies grubunun “Painting by Chagall" adlı şarkısının sözleridir. Chagall’ın resimlerini çok güzel bir şekilde dile getiren bu şarkıdaki “uçan aşıkları” “düğünleri” “mavi kasabaları” görmek istiyorsanız Pera Müzesi’nde 24 Ocak 2010’a dek açık kalacak olan “Chagall: Yaşam ve Aşk ” başlıklı sergiyi ziyaret etmenizi öneririm. Küratörlüğünü Meira Perry-Lehmann’ın yaptığı sergide, sanatçının baskı, desen ve resimlerinden oluşan 160 eser yer alıyor.
Marc Chagall, 1887 yılında Rusya’da Vitebsk kasabası yakınlarında doğar. Yahudi olan ve asıl ismi Meshe Shagal olan ressam yoksul, kalabalık bir aileye sahiptir. Geleneklerine bağlı, sinagoga giden, balıkçı babasına işlerinde yardım eden duygusal bir çocukluk geçiren Chagall, bu dönem Yahudilerin sosyal ve kültürel yaşamlarını da gözlemler.1906 yılında yerel bir ressamın yanında çalışarak resme başlar. Daha sonra sanat eğitimi almak için St.Petersburg’a gider. Burada dönemin avangard resim okulu Zvantseva’ya bir süre devam eder. O yıllarda şehir Yahudilerin özel izinle kalabildikleri bir yerdir. Bu yüzden hapse girer. 1909 yılında gelecekteki eşi ve birçok resmine ilham kaynağı olan Bella ile tanışır. Her türlü zorluğa rağmen St.Petersburg’da 1910 yılına kadar kalan sanatçı, daha sonra dönemin sanat merkezi olan Paris’teki Montparnesse’ye gider. Paris’te Fovistlerin etkisiyle güçlü bir renk tekniği kazanır. Picasso onun ‘Matisse’den sonra renk duygusuna ve yüceliğine sahip tek sanatçı olduğunu’ belirtir. Chagall 1911’de Léger, Delanuay, Gleizes ve Modigliani gibi ressamlarla arkadaş olur.1911 ve 1912 yıllarında Paris’te sergiler açar. Maddi açıdan sıkıntılı dönemler geçirdiği için daha ucuz olan La Ruche’de bir atölyeye taşınır. Chagall’ın resimlerini“doğaüstü” diye tanımlayan Apollinaire ve Wladen 1914’de onun için Berlin’de bir sergi düzenlerler. Bu ilk kişisel sergisi büyük ilgi görür ve Alman Dışavurumculuğun başlangıcı olarak kabul edilir. Savaş çıktıktan sonra Vitebsk’e dönen ressam Bella ile evlenir. Çiftin İda adını verdikleri bir kızları dünyayı gelir. Bu tarihten sonra mutlu aşıklar konusu resimlerindeki ana tema olur. Rusya’da devrimin birinci yılında tüm sanatçıları kenti dekore etmeye çağırır. Yine aynı yıl Sovyet Kültür Bakanlığı, ressama Vitebsk bölgesinden sorumlu görevli ünvanını verir. Chagall burada Modern Sanatlar Müzesi ve Sanat Okulu’nu kurar. Ancak 1921’de ilan edilen “yeni ekonomi politikası” ile kültür politikası da değişir. O zamana kadar devrimci sayılan sanatçılar ve eserleri “biçimcilikle” suçlanır. Sanat propaganda aracı haline gelir ve Rusya kendine özgü oluşturduğu kültür politikası ile Batı’ya kapılarını kapatır. Birçok sanatçı bu anlayışı kabul etmeyerek Rusya’dan ayrılır. Chagall da 1923’te eşi ile Paris’e geri döner. 1931 yılında Tel Aviv Sanat Müzesi’nin açılışı için ilk kez İsrail’i ziyaret eder.1933’de Basel’de retrospektif sergiler açan Chagall’ın 59 çalışması Naziler tarafından karalamak amacıyla ‘Dejenere Sanat’ adı altında gösterilir. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da zor günler geçiren diğer ressamlar gibi o da Amerika’ya gider. 1944’de çok sevdiği karısı Bella’nın ölümüyle hayatı zorlaşır. Fransa’ya döndüğünde ”Irkçılıkla mücadele” yürüten bir örgütün kuruluşunda yer alır. Virginia Haggard'la tanışır ve David isimli bir oğlu olur. Aynı günlerde, Chagall, tiyatro komisyonundan finansal destek alır ve resimlerinde renklerin özgür ve hayat dolu kullanımını keşfeder. Sanatçı 1952’de Valentina Brodsky ile ikinci evliliğini yapar.  Chagall hayattayken eserleri Louvre Müzesi’nde sergilenen nadir sanatçılardandır. Marc Chagall, 1985'te Fransa'da ölür.
Basit, çok çocuklu ama mutlu bir ailede yetişen sanatçının çocukluk ve memleket anılarından oluşan hayal dünyası yapıtlarına yansır. Resimlerinin çocukluğundan çıkagelen imgeler üzerine odaklanması tüm sanat hayatı boyunca kendisini yönlendirecek sanatsal motivasyonu sağlar. Paris’te kaldığı yıllarda güçlü ve açık renkler kullanarak dünyayı bir düşler ülkesine dönüştürür. Tablolarında fantazi, nostalji, dinsel simgeler birbirleriyle kaynaşırlar. Chagall’ın yapıtlarında ekspresyonist, kübist, naif-sürrealist akımların birleşik etkileri görülür. Resimlerinde mavi, pembe, yeşil ve soluk kırmızı renkler kullanmıştır. Chagall’ın sanatı tümüyle şiirsel ve rüyasal özellikler gösterir. Rus folkloru, Yahudi gelenekleri ve sevgililer temaları arasındadır. Resimlerinde sıkça görülen Viebsk evleri, memleketine olan özlemini yansıtırken; kemancı figürü yine Viebsk’teki yaşamının bir simgesidir. Klezmer kavimi içerisinde büyüyen Chagall keman ile çocuk yaşta tanışır. Burada doğum, ölüm, düğün gibi önemli günlerde keman çalınmaktadır. Bundan dolayı Musevi Oda Tiyatrosu için resmettiği tablolarında Musevi hayatını ele alırken mutlaka içine bir kemancı koyar. Derin bir tarihe, kültüre ve sorumluluğa sahip olan Klezmer Müziği ancak bu kadar zengin Chagall’ın resimlerinde tanımlanabilir. Genelde uçar şekilde görülen “ringa balığı” sanatçının babasına ve çocukluğuna bir göndermedir. Resimlerindeki birçok hayvana da bir takım anlamlar yüklenmektedir. Chagall’ın Nazilerin güçlenmesinden duyduğu korku, sanatına yansımış ve Yahudi şehitlerinin ve göçmenlerini resmetmesine sebep olmuştur.
Sanatçı hayallerinden yeni bir gerçek oluşturur. Masal anlatıcılarının sözle yaptıklarını Chagall renk ve biçimle yapar. Doğayı taklit etmek yerine onu değiştirir; istediği gibi düzenler, renkleri serbest bir şekilde kullanır. Çocukların hayal dünyalarında olduğu gibi Chagall’ın fantastik ülkesinde de yüzün rengi mavi, yeşil, kırmızı olabilir. İnekler uçabilir, eşekler keman çalabilir. Sevgililer mutluluktan uçabilir. Bir hayvanın başı diğer bir hayvanın vücuduyla birleşebilir. İnsanlar çaldıklar enstrümanla tek bir vücut resmedilir. Sanatçı iç dünyasının derinliklerinde yatan yaşanmış deneyimlerinden ve geçmişten gelen görüntüleri şimdiki zamanla karıştırıp olağanüstü bir atmosfer oluşturur. Yaşadığı andan ve çocukluk günlerinden kalan dinsel imgelerin birlikteliğini duygularını da katarak içtenlikle ve özlemle ifade eder. Bu sınır tanımaz özgürlüğü onun herhangi bir akım içine girmesini engellemiştir.


 Güler İnce
Bu yazı 2 Kasım 2009 tarihli Günlük gazetesinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder